Bölüm 12:
Kenan günlerdir sinirliydi. Aklına her geldiğinde çıldıracak gibi oluyordu. O kadar da yaklaşmıştı hak ettiğini almaya ama o emek sömürücüsü zengin züppe hak ettiğini elinden almak üzereydi. Bir şeyler yapmalıydı ama ne? Şeytan diyordu ki yakala kuytu bir yerde ve göster o zengin züppeye dünyanın kaç bucak olduğunu...
.........
Tüm herşeyin iyiye gideceğini umarken bir anda herşey nasıl da altüst olmuştu. Yelda’nın içi rahat değildi. Aklı Selim’in tehdit ettiği andaydı. Korkuyordu ve ne yapacağını bilemiyordu. Selim’den zarar gelmeyeceğine kendini ikna etmeye çalışıyordu ama ikna edici olduğu söylenemezdi. Kendini kandırabilmeyi çok isterdi ama olmuyordu işte. Belki... belki Serkan’dan uzaklaşırsa... belki O’nu bir daha görmezse...
Düşündükçe Serkan’ı hayatından uzaklaştırmak en doğru karar gibi gelmeye başlıyordu. Hem Serkan da şu aralar Yelda’yı seviyor gibi görünmüyordu. Aralarındaki soğukluğu göz önünde bulunudurduğunda Serkan’ın da ayrılık fikrine soğuk bakmayacağı kesindi.
İnsan duygusal kargaşanın içindeyken en doğru kararı veremiyordu. Yelda da aldığı kararın yanlışlığını fark edebilecek durumda değildi. Korkuyordu, sevdiği adama zarar gelmesini istemiyordu ve yaşanan o olayın etkisiyle Serkan’ın ayrılık fikrine sıcak bakacağını düşünüyordu. Kim demişti ki sevmek demek sevdiğimiz için en doğru kararları vereceğimiz anlamına geliyordu.
Aldığı kararı hayata geçirmek için eli telefona gitti. Yüz yüze konuşmaya cesaret edemiyordu. Yaptığı korkaklıktı, biliyordu ama telefon etmenin en doğru yöntem olduğuna inanıyordu.
Serkan ise aralarına soğukluk girdiğinden beri rahat değildi. Neyin en çok dokunduğunu düşündüğünde Yelda’nın başkasını sevmiş olmasının değil de bunu kendisinden saklamış olmasını hazmedemediğini anlıyordu. Ya kendisi? Sanki kendisi bir evliya gibi yaşamıştı hayatını... Biliyordu ki çok hata yapmıştı. Çok defa gerçekleri çarpıtmıştı. Hem de sevdiklerine karşı yapmıştı bunları. Kendisi değil miydi en yakın dostundan sevdiği kişiyi saklayan? Kendince sebepleri vardı ama Yelda’nın da vardı. Belki ihtiyaçları olan karşılıklı konuşmaktı. O günden beri o konuyu hiç konuşmamışlardı. Belki konuşmaları en doğru hareket olacaktı. Bunları düşünürken Yelda’nın telefonu geldi.
“Serkan, sana söylemek istediğim bir şey var...”
“Benim de sana...”
“Önce ben söyleyeyim.” derken Yelda’nın aklından Serkan’ın da ayrılmalarını söylemek istediği düşüncesi geçiyordu. O’nu zahmetten kurtarmak için kendisi bu işi bitirmeliydi. “Ben düşündüm ve aramızdaki ilişkinin yürümediğini fark ettim. Biliyorum ki sen de aynı şeyleri düşünüyorsun.” Serkan afallamıştı. Refleksle konuşmaya başladı:
“Hayır, yanılıyorsun...” Yelda sözünü tamamlamasına izin vermeden araya girdi.
“Yapma Serkan! Senin bana nasıl baktığını gördüm. Bir şeyler kayboldu. Belki de hiç yoktu. Ne sen beni ne de ben seni sevmişim. Bu işi daha fazla uzatmanın alemi yok. Seni bir daha görmeyeceğim. Sen de beni görme... Hoşçakal!” dedi ve konuşmayı bitirdi. Serkan bir süre kapanan telefona baktı ve sonra Yelda’yı geri aradı ama Yelda’nın telefonu kapalıydı. Sorunu çözeceğini düşünürken sevdiği kadını kaybetmişti. İçinin daha önce hiç acımadığı kadar çok acıdığını fark etti. Hele ki gözlerindeki iki damla yaşı fark ettiğinde kendine iyice şaştı. Üzüleceğini biliyordu ama bu kadarını da beklemiyordu.
.........
Sarp ve Ekin Kenan’ın yanına geldiklerinde Kenan tamirhanede içmekteydi. Elindeki kadehe dalmış bir şeyler düşünüyordu. Sarp hışımla ileri atıldığında Ekin Sarp’ın kolundan tutup O’nu durdurdu.
“Sarp, bu işi bana bırak. Sen karışma lütfen...” Sarp itiraz edecek oldu ama Ekin’in bakışlarının görünce karşı çıkmamanın en doğru tavır olacağına karar verdi.
Kenan gelen ikiliyi görünce gözlerine inanamadı ama sonra alaycı bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
“Vaay, gelenlere bakın hele. Günümüzün Cinderalla masalının fakir güzel kızıyla zengin prensi!... Bu onuru neye borçluyum?”
“Gazeteye o haberi veren sen miydin?” diye uzatmadan lafa girdi Ekin. Sarp aşık olduğu bu güçlü kadına hayran gözlerle baktı. En zor durumlarda bile çok güçlü olmayı başarıyordu. Ekin’i hak edecek ne yaptığını düşündü. Bazen Ekin’i hak etmediğini düşünüyordu.
Kenan ise sorulan soruyu duyunca şaşırmıştı. “Neden bahsediyorsun sen Allah aşkına?” diye sordu ama bu sefer ses tonunda alaycılıktan eser yoktu. Aslında neden bahsettiklerini anlamıştı ama bu şekilde hareket etmesi işine geliyordu. İnkar etmek en iyi çözümdü.
“Az önce gazetecinin biri bize bir soru sordu. Sarp evliliğimiz sırasında yeniden başka bir kadına aşık olursa yine aşık olduğu kadınla aralarını yapıp yapmayacağımı sordu.”
“Ee, bundan bana ne? Bu senin bileceğin iş!” diye karşılık verdi Kenan. Sesinde agresif bir ton vardı. Sarp olduğu yerde iyice gerilmişti. Kendini zor tutuyordu ama Ekin’e verdiği söz yüzünden bir şey yapmıyordu.
“Kenan! Beni aptal yerine koyma! Böyle bir şey yaptığımı bilen bir tek sensin! Ya bunu gazeteciye anlatan sensin ya da başkasına anlattın, o kişi de gitti o gazeteciyle konuştu. Aslında hangisi olursa olsun fark etmiyor. Sen benim güvenime ihanet ettin. Sana sırrımı biriyle paylaş diye vermedim.”
“Seni bir yanlıştan döndürmek için yaptım Ekin! Şu adamın ne mal olduğunu görmen için yaptım.” Sarp iyice sinirlenmişti. Yerinde kıpırdanınca Ekin yine kolundan hafifçe tuttu. Ekin istiyor bile olsa bir şey yapmamak Sarp’a çok zor geliyordu.
“Ne yanlışı? Sen ne hakla benim sevdiğim adam hakkında bu şekilde konuşuyorsun?”
“Ne o? Şimdi de O’nun koruyuculuğunu sen mi yapıyorsun? Hanım evladı kendini savunamıyor mu?” Sarp daha ne kadar dayanabileceğini, bu sataşmalara ne kadar kayıtsız kalabileceğini bilmiyordu.
“Sus Kenan! Yazık ki seni arkadaşım bildim. Yazık ki sana güvenip en büyük sırrımı seninle paylaştım. Aynı Ekin olduğumu göstermek için yalan olarak başlayan evliliğimi anlattım... Yazık!....”
“Güldürme beni Ekin! Sen mi bana ahlak dersi vereceksin. Üç kuruş paraya tav olup bir züppenin peşinden giden Ekin mi bana ahlak dersi verecek?”
“Daha fazla herşeyi kötüleştirmeden sus Kenan! Sarhoşluğuna verebileceğim noktada sus.” Ekin elinden geleni yapıyordu. Kenan eskiden arkadaşıydı. Bu olanlardan sonra geçmişte kalmış bir arkadaş olarak kalmasını istiyordu. Nefret ettiği biri değil...
“Üç kuruş para için bir erkeğin koynuna girene ne derler biliyorsun, değil mi?” diye konuşan Kenan’ı duyan Sarp artık Ekin istese bile duramazdı. Yumruğu zaten en baştan beri sıkılı duruyordu. Sevdiği kadına bu şekilde hakaret edilmesine izin veremezdi. Ani bir hamleyle yumruğunu savurduğunda alkolün etkisinde olan Kenan’ın yere düşmesi zor olmadı.
“Eğer bir daha senin Ekin hakkında ileri geri konuştuğunu duyarsam sadece bir yumrukla kurtulamazsın! Anandan emdiğin sütün gerçekten de burnundan gelebileceğini öğretirim sana!” Sarp o kadar sinirliydi ki sesinin ne kadar ürkütücü olduğunun farkında değildi. Ekin Sarp’ın o halinden korkmuştu bir an. Anlıyordu ki Sarp gibi biri bile bazı durumlarda saldırgan olabiliyordu.
Dışarı çıktıklarında ikisi de sessizdi. Bir süre yürüdükten sonra Sarp sessizliği bozdu. “Özür dilerim...”
“Ne için?”
“Olanlar için... Değer verdiğin birininin ihanetini gördüğün için, sana söz verdiğim halde karıştığım için...”
“Senin hatan değil bu olanlar. Benim saflığımın sonucu, asıl ben özür dilerim.”
“Asla! Asla özür dileme Ekin! Sen yanlış bir şey yapmadın.” Sarp Ekin’i durdurmuştu bu sözleri söylerken. Ekin’in iyi anlamasını istiyordu. “Bu arada, gazetecinin dediği doğru değildi.”
“Anlamadım?!?”
“Yani ben seninle evliyken başka birine aşık olmadım. Sana aşık olduğumda Kenan’laydın ve ben de başka birine aşık olduğum yalanını uydurdum.”
“Yani?...”
“Evet... sadece sendin...” Ekin elinde olmadan nişanlısının koluna girip başını omzuna yasladı.
.........
Yer imleri