Özlüyorum, özledikçe de yazasım geliyor..
Ece: Ya ben sana inanmıyorum ya, inanamıyorum yani. Sana bir şey diyeyim mi, ablam hiç değilse senden nefret ediyor ya. Ama senin ne yaptığın, niye yaptığın belli bile değil.
Yağız: O kelimeyi dikkatli kullan nefret çok güçlü bir duygudur.
Ece: Dimi, öyle derler. Nefret, aşk kadar güçlü bir duygudur derler. O zaman bence sen dikkat et çünkü ablam gerçekten senden nefret ediyor.
---
Yağız: Sinan'la konuştum şimdi, müdahale ediyorlarmış kan veriyorlar. İyileşecek merak etme.
Hazan: Sinan çok kötü dağılacak ya, iyice dağılacak.
Yağız: O kendini çabuk toparlar merak etme.
Hazan: Sen kardeşini ne kadar tanıyorsun?
Yağız: İşte günün sorusu!
Hazan: Şimdi "üç günlük kız benden iyi mi tanıyacak" diyeceksin ama onun içinde kırmaktan korkan, korktukça kırıp döken, kırık dökük bir çocuk var biliyor musun bunu?
Yağız: Hangimizin içinde kalbi kırık bir çocuk yok ki?
Hazan: Bazılarımız o çocukla barışık, Sinan gibi.
Yağız: Bazılarımız da kendi çocukluğuyla bile küs, kim diye sorma.
Hazan: Bazılarımızın da çocuk gibi bir çocukluğu olmamıştır belki, sen de kim diye sorma.
---
Sinan: İnanmadı, o saçmasapan yalana inanmadı!
Yağız: İnanmadı ha? Korkma Sinan ya, insanlar inanmak istediği şeye inanırlar. Nerden biliyorum biliyor musun? Kendimden biliyorum. Sırf sen dedin diye böyle adi, böyle iğrenç bir yalana inanmamdan biliyorum. Sen ulan sen! Kardeşim dedim, o yapmaz dedim, vicdanlıdır dedim, çünkü onun içinde kötülük yoktur dedim.
Sinan: Neden kurtardın o zaman ha? Ben zaten bütün gerçekleri söyleyecektim o kıza neden kurtardın?
Yağız: Ben seni mi kurtardım bir düşün bakalım? Ben senin yüzünden hiç tanımadığım bir kızın gururunu kırdım. Onun yüzüne hakaretler ettim ama kusura bakma Sinan ben bu sefer onun gururunu kıramam. Ben seni değil o kızı kurtardım. Tek derdi evine bakmak olan kızı, hatta annesinin o iğrenç hırslarına rağmen kendi halinde ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kıza ben ağzıma geleni söyledim ya! Nasıl yaptım ben bunu ya.
Sinan: Ya Allah kahretsin ben bunlara sebep olacağımı bilmiyordum anlamıyor musun? Hazan'ı ben zaten tanımıyordum kim olduğunu bile bilmiyordum o zaman.
Yağız: Bak hala! Hazan, Ayşe, Fatma ne farkeder! Sen hiç tanımadığın bir kıza böyle adice bir tuzak nasıl kurabiliyorsun?
---
Yağız: İyi geceler.
Fazilet: Kızı beklerken anasını görünce yok öyle arkanı dönüp gitmek Yağız Bey! Kızımla gizli gizli buluştuğunuzu bilmiyorum zannetme.
Yağız: Fazilet Hanım laflarınıza dikkat edin, çok tuhaf yerlere gitmesin bu konu.
Fazilet: Bu iş öyle lafla mafla hallolacak bir iş değil Yağız Efendi.
Yağız: Efendi? Siz benimle ne biçim konuşuyorsunuz?
Fazilet: Bu iş artık kibarlıkla halledilecek raddeyi çoktan geçti. Karşında babanın evinin kahyası olarak değil, kızımın anası olarak duruyorum şu anda.
Yağız: Eee ne demek yani bu? Ne ima ediyorsunuz, açıkça söyleyin de ben de bileyim derdinizi.
Fazilet: Kızımı kullandırmam! Bunca zaman edebim el vermedi karşınıza geçip dikilip konuşmaya, büyüğüme iftira attınız daha ateşi sönmemişken şimdi küçüğümün kanına girdiniz!
Yağız: Hanımefendi ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu sizin? Benim sizin kızınızla ne alakam olabilir?
Fazilet: İnkar mı ediyorsun yani, benim gözümle gördüğüm şeyi inkar ediyorsun ha? Pes doğrusu!
Yağız: Valla ne gördünüz bilmiyorum ama şu an sınırları aşıyorsunuz. Bana da kızınıza da terbiyesizlik yapıyorsunuz şu an.
Fazilet: Sen benim kızlarımı ne zannediyorsun ya ne zannediyorsun! Biri 100 dolarlık, biri kullan atlık mı zannediyorsun, ne zannediyorsun benim kızlarımı!
Yağız: Fazilet Hanım ne biçim konuşuyorsunuz kullan at falan ne demek!
Fazilet: Büyüğüme iftira attın, küçüğümü yaktın ama yaktırmam! Kalıbına uygun davran şimdi hadi. Paşa paşa üstüne düşen neyse onu yap bakalım hadi.
Yağız: Artık siz gerçekten kendinizi kaybettiniz, ne saçmalıyorsanız çağırın kızınızı madem bana inanmıyorsunuz gereken cevabı size o versin. Şimdi, size bu saçmalıkları kim inandırdı nasıl inandırdı bilmiyorum ama bir kendinize gelin. Sizin kızınız benim kardeşimin yaşında, tamam mı! Evet buluştuk, evime de geldi ama bir sorun sebebini öğrenin şimdi böyle karşıma dikilip beni böyle çirkin şeylerle suçlayacağınıza bir ona sorun. Benim sizin kızınızla en ufak bir ilgim yok!
Fazilet: İnkar ediyorsun ha? İnkar ediyorsun.
Yağız: Gidin o kızınızla konuşun, bir daha da bu saçmalıklarınızla beni rahatsız ederseniz tepkim çok daha farklı olur!
---
Yağız: Çok iyi ya, gerçekten çok iyi!
Hazan: Neymiş o çok iyi olan? Annemle tartıştığınızı gördüm, gecenin bu vaktinde bahçenin bir köşesinde. Annemle ne derdin olabilir ki? Ne konuşuyordunuz siz?
Yağız: Bak ikimiz için de uzun bir gün oldu istersen zorlamayalım ha?
Hazan: Yoksa şu muhteşem teklifinizi mi konuşuyordun? Anasının pazarladığı kızım ya ben, pazarlık mı yapıyordun annemle? Ya birşeyi çok merak ediyorum, senin o yere göğe sığdıramadığın değerli markana benim gibi 100 dolarlık kızın yüzünü mü yakıştırıyorsun? Ne oldu sustun, sen çok severdin bana nasıl dersimi verdiğini anlatmayı? Ne oldu şimdi?
Yağız: Belki pişman oldum Hazan?
---
Yağız: İyi misin? (Hazan ses vermez..) Çocuk gelmeden önce benim ne kadar adi, ne kadar acımasız biri olduğumu söylüyordun ama sonra silahın üzerine atladın vurulabilirdin?
Hazan: Sana özel birşey değil, refleks!
Yağız: Tabi refleks, neyse refleksin için teşekkür ederim o zaman.
Hazan: Senin de reflekslerin fena değilmiş, gerçi hedef ben değildim kollamana gerek yoktu.
Yağız: Sen kendine biraz fazla güveniyorsun dimi?
Hazan: Kardeşimle aranızda birşey var mı? (Yağız aniden arabayı sağa çeker..)
Bak sana bu soruyu sormak inan benim için hiç kolay değil. Ama bu geceden sonra duyduklarımı duymazdan, gördüklerimi görmezden gelemezdim. Zor bir soru sanırım?
Yağız: Hak etmediğim hakaret gibi bir soru.
Hazan: Hak etmemek ve hakaret? Güzel, belki nasıl birşey olduğunu anlarsın? Ama en azından ben soruyorum dimi, senin o gece otel odasında yaptığın gibi yapmıyorum.
Yağız: Arkadaş ne otel odasıymış! Sen benim suratıma her baktığında o otel odasına geri döneceksin dimi?
Hazan: Aynen! O yüzden mecbur kalmadıkça suratına bakmamaya çalışıyorum.
Yağız: Annene de söyledim sana da söylüyorum, benim senin kız kardeşinle hiçbir alakam yok.
Hazan: Yasin kendi kendine öylesine delirdi yani? Peki senin kardeşin? Ece onun üstüne saldırdığında neler söyledi duymadın mı? Annem? Annemin imaları? Benim gördüklerim?
Yağız: Ne gördüysen anlamamışsın. Ben kardeşinle senin için görüştüm.
Hazan: Tamam, avukat meselesi işte. Ama öncesi ve sonrası?
Yağız: Öncesi de sonrası da senin için görüştüm.
Hazan: Ne?
Yağız: Ne dediysem o, o kadar. Benim senin kardeşinle hiçbir alakam yok olamaz da. Ece benim de kardeşim yaşında. Şimdi lütfen gidelim ifademizi verelim daha geç olmadan.
Hazan: Sinir bozucu, gurur kırıcı dimi?
Yağız: Neymiş o?
Hazan: Yapmadığın birşeyle suçlanmak Yağız Egemen!
Yağız: Ya sabır! ()
---
Yağız: Günaydın.
Hazan: Hayırdır, personel katına mı inecektin?
Yağız: Hayırdır, ev sahiplerine yasak mı o kat? ()
Hazan: Yok da yani tenezzül etmezsin diye düşünmüştüm.
Yağız: Senin için tenezzül ediyordum. ()
Yer imleri