Ah 7 ah... Bu diziye vurulma sebebimsin 7. Hiç unutmam, Hırsız Polis sezon arasına girmişti. Yeni sezona az kala kolaj bölümü yayınlanmıştı. Bu bölümden bir sahne ile vurulmuştum diziye: "asker arkadaşı gibi vedalaşıyoruz" Sonrasında da işte böyle, akıl sağlığım kalmamıştır, teşekkürler Şengiller!
"Ya ben bi' lavaboya kadar gidip geliyorum, beklersin di' mi?"
Hızlı düşünüp hızlı hareket eden Mavi, Aksak daha arkasını dönmeden mesleğinin verdiği yordam ile hemen oradan kaçar. Bir önceki gün Fulya ablasına dediği gibi açık verir mi, enselenir mi korkusuyla duvar köşelerinde saklanmaya geçer bir süre.
"Nadir Bey!"
Hemşirenin Aksak'ın ardından seslenmesi Çınar'ın da ilgisini çeker ve yüzlerini birbirlerine dönerler.
"Merhaba komiser bey, nasılsınız, birini mi bekliyorsunuz?"
"Evet, siz?"
"Ben? İmza dağıtıyorduk orada."
Bu üçlü yine birbirlerine çok yakın, bu sefer yakınlıkları daha da ateş hattı, her ne kadar Mavi şu anlık görünürde olmasa da. Aksak ile Çınar'ın birbirlerinin yakasına yapışmadan gerçekleştirdikleri son sakin konuşmalar.
"Hani şu sizin garajda çalışan Osman yok mu? Promosyon araba hırsızlığı ile bağlantısı ispatlandı, duymuşsundur herhalde?"
Sular yine ısınıyor. Çınar Mavi'nin bu kadar yanı başındayken aynı zamanda onun diğer dünyasına da çok yakın.
"-Çalınan arabalar adreslerine teslim edildi- diye bu işin peşini bırakmayacağız, biliyorsun değil mi?"
Çınar kendisine ihbarda bulunanın Aksak olduğunu anlamıştır ve gözlerindeki alaycı gülümseme de söylemektedir "Sen olduğunu biliyorum Aksak, peşindeyim"
"Bak sen! Arabaları buldunuz he! Tebrik ederim. Ne güzel ya! Vatandaş arabasına kavuştu, siz görevinizi yerine getirdiniz. Velhasıl kimsenin kaybı yok."
"Yok"
"Neyse görüşürüz komiser bey"
"Görüşeceğiz, ondan şüphen olmasın"
Suçluluğundan emin olduğu Aksak'ın uzattığı elini tutmaz Çınar. Fakat ilerde aynı rakı masasına oturmuşluğu da olacak ya, neyse.
Suçlu suçsuzluğundan emin, polis suçludan emin bakışmaların ardından Aksak döner gider. Mavi de saklandığı yerden en iyi vakitte çıkmıştır.
Mavi'nin yüzündeki solgunluk Çınar'ın dikkatinden kaçmaz ama anlam veremez, kimsesiz çocuklardan etkilendiğine yorar. Mavi'nin aklıysa Çınar'la görünmeden bir an evvel oradan ayrılabilmektedir ama Mavi'yi öylece göndermek Çınar'ın içine sinmez.
"Benim de canım sıkıldı çocuklara. Gittik, gördük, sevdik, ama yine yalnızlar şimdi."
"Onlar hep yalnız olacak. Biz bunu değiştiremeyiz ki. Bazı insanların kaderi vardır. Onlar değişmez."
"Emin misin?"
"Adalet diye bir şeye inanmıyorum ben. Herkes aynı hakka sahip değil bu dünyada. Yoksa zenginler fakirler, güçlüler güçsüzler arasındaki uçurum bu kadar derin olmazdı"
"Yine de o adaleti sağlamak için uğraşmak lazım ama değil mi?"
"Uğraşmak lazım. Robin Hood gibi yani? Dışarıdan bakınca hırsız yakından bakınca adalet dağıtan biri"
"Olabilir"
"Buna içerim işte"
"Sabah sabah Robin Hood'a mı içeceğiz yani?"
Sabah sabah Robin Hood'a içiver Çınar, gün gelir Robin Hood'un peşinden koşturursun, ya da belki onun yanında koşturursun, hayat bu.
Şaka bir yana, Mavi ile Çınar arasında geçen en sevdiğim konuşmalardan biri de bu. Mavi'nin herkesten her daim sakladığı, Çınar'ınsa sadece Mavi'den sakladığı dünyaları hakkında ilk konuşmaları.
Çınar dünyanın adaletsizliğinin farkında. Adalet sisteminin takılan çarklarının da farkında, ki mesleki hayatında çokça karşısına çıkıyor bu işleyişin aksaklıkları. Ve o da bunu değiştirmek istiyor, hatta polisliğindeki idealistliğinin temelini bu oluşturuyor. Uğraştıkça değişebileceğine inanıyor. Adaletin herkese hakkettiği kadar dağıtılabileceğine inanıyor. Ve bu yoldaki adımlarını hiç saptırmıyor, kimseye karşı.
Ama Mavi daha realist, adaletin olmasını savunduğumuz gibi işleyebileceğine inanmıyor. Ve bu gerçeğe teslim olmuş "Bazı insanların kaderleri vardır, onlar değişmez" Bunu yaşayarak da gördü Mavi, kaderini değiştirmek için uğraştı. Ne kadar uğraştıysa da o kadar dibe battı. Ondan sonra da kabul etti artık "Kaderim bu, herkes aynı hakka sahip değil bu dünyada" Adaletin kendisine uğramayacağını biliyor, o yüzden kaderinin ona sunduğu hayatı yaşamayı kendine yol bilmiş.
Çınar ona adaleti sağlamak için uğraşmak lazım dediğinde de aklına direk başka bir hırsız olan "Robin Hood" geliyor. Mahkemeler, avukatlar, hakimler, kanunlar değil. Robin Hood. Çünkü adalet ancak "insanlar kendi ölçüsünde mücadele ettiğinde" sağlanabilir. Mavi'nin hırsızlığında yatan bir diğer mantık da bu biraz.
Zamanında bir minik şikayetlenmiştik "Robin Hood hikayesi nereden çıktı şimdi!" diye. Ama bu hikaye zaten hep vardı gibi geliyor şimdi. Senaryo dolsun, dizi bir sezonu daha doldursun diye oluşturulmuş bir hikaye değildi. Dizi sadece bir hırsızla bir polisin imkansız aşkını anlatma amacı gütmüyordu. Kanun ile kanunsuz arasındaki adalet arayışını anlatmak istiyordu.
Ben Robin Hood'u çok sevdim. Mavi'nin "adi bir hırsız" olmasındansa Robin Hood olmasını hep destekledim. Robin Hood'luğu da ona yakıştırdım hani. 2. sezonda Çınar ile Mavi'nin polis-hırsız kimliğinin çatışması yerine daha çok bu ikilinin adalet anlayışlarının çatışmasını izlemek diziyi daha çekici yaptı benim için. Anlatacak daha çok şey vardı belki 2. sezonda. Ama sahip çıkılmadı diziye, futbol maçları nedeniyle yeni bölümün iki haftada bir yayınlanması, reyting kaygısı derken hikayedeki bazı boşluklar dolamadan finale gidildi ne yazık ki. Olsun, bu haliyle bile altın değerinde.
"Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?"
"Hiç. Sabahları seni görmeye çok alıştım da yarın sabah nasıl bir bahane uydursam diye düşünüyorum."
Neyse Robin Hood'a az bir süre daha var. Biz başlamakta olan bu yeni heyecanın ilk kıvılcımlarına takılalım biraz. Çınar'ın muzip bakışların, Mavi'nin utangaç yüzüne...
"Hocam evet, işsizim ben. Gayret ediyorum ama bulamıyorum. Şimdi iş bulmazsam bizim oğlanın durumu düzelmeyecek mi? Biz elimizden geleni yapıyoruz hocam. Halası saçını süpürge etti karnı doysun okula tertemiz gelsin diye. Elimizden gelen budur... Anlatamıyorum galiba hocam. Biz fakir insanlarız. Öyle her istediğimiz zaman her kapı açılmıyor önümüze. Ne yapıyoruz ne ediyoruz çocuklarımızı okuldan eksik bırakmıyoruz. Bizim gibi olmasınlar diye uğraşıyoruz ama siz faturayı bize kesiyorsunuz hocam... Ben oğlum için ölürüm hocam, bundan öte gayret var mı?"
Birkaç gece önce kardeşini yanıkta 5 milyar borca sokan Arıza'dan güçlü sözler bunlar. İş ağabeyliğe geldiğinde büyük falsolara imza atsa da babalığını elden bırakmayacak birisi. Mavi ile olan ilişkisinde zaaflarına yenik düşüp onu zor duruma soksa da oğlunun kendisinden utandığını öğrenmek bazı şeylerin kafasına dank etmesini sağlıyor.
"Ya bu dünyada bu işi yapan tek kişi Aksak mı?"
"Ne diyorsun sen? Başka bir çeteye mi çalışayım diyorsun?"
Eldeki avuçtaki yeniden suyunu çekmiştir. Mavi Aksak'tan iş istemiş, ama çete elemanlarından biri gözaltında olduğu için garajda iş dönmemektedir. Aksak'a borçlu olduğu 5 milyarın yükü de arttığı için Mavi için başka gelir kapısı aramanın vakti gelmiştir. Başka bir çeteye iş yapacaktır, Aksak'ın bilmesine de gerek yoktur onun için, hem zaten "para" kim sevmezdi ki. Ancak Mavi'nin yanıldığı bir nokta var, Aksak'ın dünyadaki tek derdi para değildir.
"Valla işine karışmak gibi olmasın ama ateşle oynuyorsun gibi geliyor Mavi"
"Benim hayatım böyle be Fulya abla, ateşle oynamak"
"Yani şimdi siz baya baya araba kaldırıyorsunuz öyle mi?"
"Evet"
"Valla ben kapıdan girince manken falan dedim bu"
Ah Mavi, ben sana ateşle oynama demiyorum, hobi olarak yine oyna. Ama ateşle oynayacağım diye Kibar Necmi'nin kapısı çalınır mı be yavrucuğum. Kalktın çetelerin içinde Necmi'yi buldun öyle mi? Yok anacım, kaşınmadan durduğun bir bölüm yok.
"Aksak'ın haberi var mı bana geldiğinizden?"
"Ondan izin almama gerek yok benim"
"Bak bak bak dik başlıyız da"
Hem Aksak'la çalışıyor olması hem de Aksak'a karşı dik başlı olması Necmi'nin dikkatini çekmiştir. Belki de ona Aksak ile olan eski hukukunu hatırlatıyordur.
"Sen bu memlekette hukuk devleti olduğunu mu düşünüyorsun?"
"En azından öyle bir hedefimiz olmalı"
"Oğlum bu numaralar hep yüzeyde, derinde bu memlekette öyle gerçekler var ki"
"Derindeki meselelerle de uğraşırız amirim. Yetki verilsin, onlarla da uğraşırız. Ama şimdi biz işimizi yasalara uygun yapmalıyız öyle değil mi?"
"Tanrı değiliz diyorsun yani? Haklısın, tanrı değiliz. Bak, bizim hakkımızda bile soruşturma açılabiliyor"
"Yasaları çiğneyen herkes hakkında soruşturma açılabilir, polis bile olsalar"
Baş komiser Selahattin ile Çınar arasındaki çatışma resmi olarak burada başlıyor. Aslında Selahattin Çınar'ın işine bağlılığını ve başarısını görüyor ve bunları sayıyor da. Ama ikisinin birbirinden ayrılan yolları onları hiçbir zaman bir noktada kesiştirmiyor.
Selahattin'e Aksak'ın şikayeti ile açılan soruşturmada Çınar ifade vermesi için çağrılmış, Selahattin de Çınar'ı onun kendi lehine ifade vermesi için yemeğe davet etmiştir. Ama aralarındaki konuşma Selahattin'in umduğu gibi gitmemektedir.
"Hırsız uğursuz bir herifin tarafında mı olacaksın yoksa bir polisin tarafında mı?"
Selahattin'in bulunduğu konum nedeniyle basamaklarca yukarıda bir haklılığı var kendi gözünde. Polis bir kere o! Karşısındaki ise hırsız uğursuz. Üzerine konuşmaya bile gerek yok, haklı kişi belli. Ama tabi ki bu onun kendi çerçevesinde. Çınar'ın bakış açısında böyle olmadığının farkında, o yüzden özellikle yemeğe davet etmiş onu, kendi paydasında ortak olarak buluşturmaya çalışıyor Çınar'ı.
O sırada Çınar, köstebek olarak kullandıkları Hamza'nın Aksak'ın oyunuyla gözaltına alındığını öğreniyor. Başka bir hırsız uğursuzu koruyamamış olduğunun üzüntüsünü duyacakken amirinden aldığı cevap onu çileden çıkarıyor
"O karaktersiz herif için niye bu kadar üzülüyorsun ki, bu herifler kurbandırlar, şunun ya da bunun kurbanı, ne fark eder ki..."
Eski bir sabıkalı, ne idüğü belirsiz, başına ne gelirse gelsin sorumlusu biz olsak kaç yazar, iyi olmuş! Bu düşünce Çınar'a gelmiyor hiç.
Eğer ki haksızsa bir polisin bir hırsıza üstün olabileceğini savunmuyor. O yüzden Aksak'a uygulanmış bu işkence sorgusunu gizleyip saklamıyor. Ve Çınar'ın verdiği ifade ile Selahattin-Çınar arasındaki ipler iyice gerilmiş oluyor.
"Demek açık ve mevcut tehlike yokken şiddete başvurdu ha! Öyle mi Çınar efendi! Peki! Elbet bir gün ödeşiriz!"
Tabi canım, belli mi olur, belki bir gün bir hırsızla evleniyor diye savunmaya çağırırsın onu, ya da Robin Hood'u cezaevi nakil aracından kaçırdı diye tüm teşkilatla peşine düşersin. Senin de eline kozlar geçecek merak etme.
"Devre, ne bunun hali böyle? Hani kollayacağım demiştin?"
"Kolladım. Ama mesleği kolladım."
Çocuk bakıcısı diye bildiği Mavi'ye Koray'ın kızına bakması için iş ayarlayan Çınar, amiri ile geçirdiği tatsız görüşmeden sonra soluğu Mavi'nin yanında alır.
Kucağında Elif bebek ile kapıyı açmalar, ninni söylemeler, Elif'e sevecenlikle bakmalar çocuk sevgisi ile taşan Çınar'a Mavi için farklı bir bakış kazandırır. Mavi de tüm içten hareketleri ile iyice inandırmıştır Çınar'ı çocuk bakıcılığı yaptığına. Öyle ki bu iş için etek bile giymiştir!
"Biraz sıkıcı değil mi, bütün gün öyle otur kağıtlara bak, heyecansız yani?"
"Senin işin de pek hareketli sayılmaz. Sen de bütün gün uyuyan çocuklara bakarak kazanıyorsun paranı, öyle değil mi?"
Çınar'ın arabasına telle girdikten sonra başka açık vermezsin sanıyordum Mavi hanım, ama yok, ağzından ha çıktı ha çıkacak neredeyse hırsızlığın. Evden iki sokak ötede arabadan inmekle olmaz ki sadece, biraz daha dikkat lütfen.
"Hep böyle asker arkadaşı gibi vedalaşıyoruz"
"Nasıl yani?"
Her vedalaşmalarında el sıkışmaktansa bir tık özelini istiyor Çınar. Onu da Mavi'yi ürkütmeden usulca yaklaşıp yanağından öperek yapıyor. İlk defa birisine bu kadar yakınlaşan Mavi de biraz şaşırıyor ama korkmuyor. Çokça utanan yüzünü avuçlarına alıyor Çınar, yumuşacık konuşuyor.
"Böyle daha iyi. Üşümüşsün. Hadi git artık."
BEN.BU.SAHNEYE.AŞIĞIM.!.
İlk sezonu yayınlandığı dönem pek izlemezdim Hırsız Polis'i. Yukarıda dediğim gibi, yeni sezonun başlamasına yakın kolaj bölüme denk gelmiştim. Bu sahne bir çıktı, ben koltuğa bir gömüldüm... Şu kadarcık şey ya, küçücük bir sahne, yumuşacık, sapsade, pek bir şeyi yok, ne ihtiras var ne başka hiddetli duygu. Bir küçük buse, başka bir şey değil. Baya tutuldum bu sahneden sonra, insanı yormayan, şaşırtmayan, sarsmayan güzel bir an izlettiler bana. Ve hala aynı hislerle izliyorum.
Eve vardığında ağabeyi ile Mert'in koyun koyuna uyuduğunu görünce iyice leylaya vuran Mavi, ilerleyen bir kaç saat sonra gizli karanlık dünyasına gözlerini açar.
Kaldırdığı kırmızı alman spor arabanın parasını sabahına Kibar Necmi'den alan Mavi, emeğinin karşılığının bu kadar çabuk eline geçmesine şaşırır.
"Bizde böyle, yap işini, al paranı. Çok hoşuna gittiyse gel burada çalış. Madem özgür takılıyorsun."
"Yok, ben iyiyim Aksak'la. Bu bir kerelikti."
"Peki öyle olsun. En azından aklında tut. Aksak bir noktadan sonra dar gelir insana"
"Belerttim. Eyvallah"
Demek Necmi ile Aksak'ın pek iyi sonlanmamış bir geçmişi var. Aksak'ın otoritesine zamanında karşı koyan biri. Aksak her daim lider. Otoriteyi bozanı kalp kırarak kovmuş ve o anda silmiş ki 13 yıllık çırağı Mavi'nin bile Necmi'den haberi yok. Güzel buldun Necmi'yi ha Mavi, tebrikler sana.
"Bir insana olan herkese olur. Sen aşık mısın, biz de yanarız. Sen kıza hava mı yapmak istiyorsun, biz de yanındayız... İyi genç olması iyi, kızlar çay yapraklarına benzerler. Vaktini geçirdin mi kartlaşırlar."
Aksak bu sözlerle Jilet'e konuşuyor gibi görünse de, içindeki sevdadan küçücük de olsa bir parçayı arkasında dikilen Mavi'ye hissettirmeye çalışıyordur. Ama Mavi'nin gelen telefonla birlikte aklı çoktan başka yere gitmiştir.
"Sezen Aksu sever misin?"
"Kim sevmez ki"
"Elimde iki tane bilet var Sezen Aksu konserine"
Kendisini merakla uzaktan izleyen Aksak'ın gözü üzerindeyken Çınar'la sözleşirler akşam için.
Mavi büyük bir hevesle özenerek hazırlanır konsere. O fuları tak, beğenme çıkar, öbürünü tak beğen ama beğenme endişesi derken kapının çalmasıyla başka büyük bir endişe belirir Arıza kanlar içinde yığılırken.
Yer imleri